MYKONOS BALIKÇISI

MYKONOS BALIKÇISI

Yıl 2022 ve toplumsal güvensizliğin zirve yaptığı bir dönem yaşıyoruz. İyilikte yarışmak yerine sürekli şüphede yarışmayı huy edinmek zorunda kaldığımız karanlık bir dönem. Ekonomik sıkıntılar, dünya genelindeki savaş yansımaları ve daha onlarca sorun. Hal hatır sorma takatimiz bile zayıflamış, sosyal birliktelikleri ekonomik nedenden ötürü kuramaz olduk, bir kahve kimi yerde artık 40 tl gerisini siz düşünün. Yok öyle eskisi gibi eş dost toplanıp bir balıkçıda yemek yeme keyfi kalmadı.

İstanbul Kumkapı bilindiği üzere müthiş meşhur bir eğlence ve yemek yeme mekanıdır. Birkaç yıl önce iğne atsan yere düşmez, çalgılar çengiler ve keyifli kahkaların sokakları taşıp caddelere ulaştığı bir yerdi. Her mekanda onlarca garson çalışıp evlerine ekmek parası kazanır ve çoluk çocuklarını okutur, besler ve gül gibi geçinirdi.

Ama ne olduysa uğursuz bir dönem başladı ve ardından pandemi patlayıverdi. Bütün ülke ekonomisi allak bullak oldu. Şimdilerde artık o Kumkapı seronomisinin yerinde yeller esiyor. Krize dayanan belk birkaç kişi kaldı ama gerisi ya devredip gitti, ya da maalesef batıp gitti.

Fakat orada kalanlardan biri kumkapı’nın gerçek efsanesi ve abisi. Adı Süleyman Temiz. 1962 yılından beri kurulu olan MYKONOS Balıkçısının sahibi. Bu adamı anlatmak gerçekten mümkün değil. Allah bazı insanların kalbine ve yüzüne merhamet, iyilik, ahlak ve edep doldurmuş. İşte Süleyman abi bunlardan biri.

Çok ağır rahatsızlık geçirdiğim günlerden biriydi. Kumkapı’da Manevi babam olan İbrahim Biter’in otelinde dinlenmek için misafir olmuştum. Takatim kalmamış, ağrılarım azmış ve ciddi bir mral kaybı ile geçirdiğim günlerden birisiydi. Saç sakal birbirine karışmıştı ve biraz kendime enerji katabilmek için yakında bir kuaför aradım. Hemen Kumkapı meyhaneler meydanında bir yer tarif edildi, otele çok yakındı.

Oraya gittiğimde içerideki kuaför pırıl pırıl, edepli ve çok sempatik bir arkadaştı. İsmini sormadım ama herhalde metin diye ona seslenildiğini duydum. Tokat Erbaa’lı bir arkadaştı.  Eli hızlı ve mesleğin tüm profesyonelliğini kazanmış harika bir üstad’tı. Koltuğa oturunca kan şekerim düşmüş olacak ki birden elim ayağım boşaldı. Kendisinden kesme şeker rica ettim, yok abi dedi ama hemen hallederim deyip tam karşısında bulunan MYKONOS Balıkçısına koşuverdi. Şekeri alıp yuttuğumda hem kuaförün içten davranışı, hem de şekerin etkisi ile kendime geldim.

Traşım bitti ve Kuaföre Mykonos’un nasıl bir yer olduğunu sordum. Acaip acıkmıştım ama bu tür meyhane tarzı eğlence mekanları konusunda pek bilgim olmadığı ve alkol almadığım için biraz da tereddüt ettim. Ama dayanacak halim kalmamıştı, birden bastıran acıkma duygusu yürümemi engelliyordu. Kuaföre teklif ettim lütfen sende gel beraber yiyelim dedim ama az önce yediğini belirterek teklifime teşekkür etti.

Mykonos Balıkçısı büyükçe bir yerdi ama maalesef 2 masa dışında kalan onlarca masa boştu, diğer mekanlarda öyle bomboştu. Hemen bir masaya kuruluverdim. Az sonra yanıma müthiş sempatik bir hanımefendi geldi ve hoş geldiniz dedi. O kadar naif, edep dolu ve sıcacık bakıyordu ki insanın kendisini kendi ailesinin yanında hissettiriyordu. Siparişimi aldı ve yanımdan ayrıldı.

Yaklaşık 20 dakika sonra önüme muhteşem lezette bir balık geldi, ardından salata, ardından sunum. Her şey harikaydı, garsonlar sizin başınıza üşüşüp sizi söğüşlemeye ya da bunaltmaya çalışmıyordu.. sanki kendi evinizin balkonunda gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Ama bu arada dediğim gibi bu tür yerlerin acemisi olduğum için, içimden kim bilir ne kadar hesap kitleyecekler diye geçmiyorda değil hani.

Yemeğimi yedim, çayımı içtim ve hesap istedim. O hanımefendi birkaç dakika sonra gelip meyve ikramı isteyip istemediğimi sordu. Teşekkür edip tekrar hesap isteğimi yineledim.

Aldığım cevap beni birden şok etti. Hesabınız patronumuz tarafından karşılanmıştır dedi. Nasıl yani ? demeye kalmadan patron masaya geldi ve hoş geldiniz, afiyet olsun, bu size ikramımızdır dedi. Gelen kişi Süleyman abiydi, mekanın sahibi, orta boylu, hafif göbekli, mütevazi giyimli ve gözleri insan ışıltısıyla bakan efsane bir duruşu vardı.

Ayağa kalktım ve bunu kabul edemeyeceğimi söylesem de, Süleyman abinin hafif otoriteli duruşu karşısında çok fazla israr edemedim. Aile geleneğimizdir ve her gün bir masayı misafirimiz olarak ağırlarız dedi. Yine ısrar etmeye çalıştım ama mümkün değildi. Sevgiyle bakan ve abilik duruşuyla size seslenen böyle bir adamı asla kıramazsınız.

Oradan ayrıldım ama bütün gönlüm ve kalbim orada kaldı. Aslında biraz da bu işte o kuaförün parmağı var gibi geldi bana, belki ben yemek yerken rahatsızlığımı paylaşmış olabilirdi Süleyman abiyle. Ama ne olursa olsun Süleyman abinin o insancıl ve günümüzde görmeye hasret kaldığımız o tavırları bana anında şifa oldu. Ne ağrım kaldı, ne sızım. Demek ki sevgi her ilacın ötesiymiş.

O günden beri aralıksız ama her gün, her namazımda Süleyman abiyide dualarımın içine kattım. Bana insanlığın ve iyiliğin ne kadar kutsal ve iyileştirici bir güç olduğunu yeniden hatırlattı. Kimi görsem, hangi arkadaşımla konuşsam ve gelen tüm danışanlarıma Süleyman abiyi anlatıp duruyorum.

Ne diim, SAĞOL SÜLEYMAN ABİ, bize toplumda halen daha iyi insanların var olduğunu gösterdiğin için.

O güzel yüreğinden ve ellerinden öpüyorum canım abim. Bütün kadronada selam ve sevgiler yolluyorum. İyi ki varsın yaşama dokunan adam…

Murat Çuhadar

Türkiye’nin Yaşam Koçu

 

Bir cevap yazın